31 Temmuz 2012 Salı

Ah şu bilgisayar oyunları...


Son zamanlarımızın favorisi bilgisayar oyunları...

Her akşam yarım saat kadar oyun oynuyoruz...

Çeşitli alternatifler var, yemek yapma, oje tasarım, parti için kızları giydirme, ütü yapma vb ama bizim favorimiz dağınık oda toplama...

Acaba ileride kendi odasını toplatmamda oyunla karışık bir kurgu geliştirebilir miyim diye düşünüp onu yönlendirdiğimden falan değil yani :))))

Oyun çok basit ama gayet eğlenceli. Seçtiğiniz zorluk seviyesine göre size odayı toplamanız için zaman tanıyor. Oyundaki karakteri yönlendiriyorsunuz. Süre içinde işinizi bitirirseniz çocuğun annesi kapıdan görünüp teşekkür ediyor. Süre dolar ve siz işinizi bitirirseniz çocuğun annesi yine geliyor ama bu defa hayal kırıklığına uğradığını söylüyor...

Ama bütün bu konuşmalar hem ingilizce...

Dün akşam yine oyun oynuyorken birden deli gibi ağlamaya başladı...

Ağlama ve feryatların arasında seçebildiğim cümleler:

- Annecim ben başaramadım...
- Allahım yapamıyorum...
- Annesi geldi bana bağırdı...
- Ben hiç yapamıyorum...
- Allahım ölücem ben...

Çocuğum ne kadar içlendi yenildiği için anlatamam. O kadar çok ağlıyordu ki onu susturmak için devreye girdim. Göster bana o anneyi saçını başını yolarım annecim ben onun. Kızımı üzemezsin derim o da gider dedim.

Annecim ben yapamıyorum, sen oyna dedi, ben de geçtim PC başına defalarca oyunu oynadık, inanın onu artık oynamamaya ikna edene kadar akla karayı seçtim ama sonuç: annesi hiç kızmadı bize :))))


Köpük Banyosu İsteyen :))


Bildiğiniz üzere blog yazılarına bir süre ara vermiş ve son 4 ayda yaşananları sıra ile yazmaya başlamıştım. Fakat nedense aslında hafızamdan asla çıkmayan bir sahneyi yazmayı atladığımı fark ettim...

17 Haziran 2012 Pazar...

Çerkezköyden eşimin arkadaşı Can, eşi Tuğba ve oğulları Burak ziyaretimize gelmişlerdi...

Sohbet, muhabbet, gırgır şamata derken güzel vakit geçirdik...

Sonra Burağa ayakkabı bakmak için Tuğba ile Viaporta gidelim biraz dedik. Çocukları beylere bırakarak...

Yaptığımız büyük hatanın farkında olmadan güzel güzel gezip tam da yorgunluk ve keyif kahvelerimizi yudumluyorduk ki evden telefon geldi. İsterseniz eve gelin diye...

Israrlarımıza rağmen bize ipucu vermediler, tek söyledikleri eve gelince biraz işiniz var demekti...

Sanırım anın büyüsünü bozmamak istediler...

İşte eve gelindiğinde karşılaşılan manzara :)))





30 Temmuz 2012 Pazartesi

Baleye başladık...

Biliyorum Alara henüz daha 3,5 yaşında bile değil...

Çok erken diyenlerin seslerini duyuyor ve hak da veriyorum ama son 6 ay neredeyse her günüm bale yapmak istediğini haykıtan kızıma bunun için henüz küçük olduğunu anlatmakla geçti...

En sonunda onun isteğini ve hevesini kırmamak için kabul ettim fakat gel gelelim bu defa da kurslar bizikabul etmedi :(

Ara sor ara sor derken en sonunda Pendik Kültür ve Sanat Derneği yakarışlarımı duydu ve bizi deneme dersine davet ettiler...

İşin içerisine o kadar çok girmiştim ki kurs araştırırken bu defa ben Alara' dan daha çok hevesliydim...

Ona hemen tüllü etek ve yüzücü tarzı kürek kemikleri açıkta badiler aldım ve ilk derse gittik.

İlk ders olmasına rağmen çocukların konsantrasyonunun bozulmaması için içeri almadılar. Ama ders çıkışı bana anlattıkları:

Anne ben küçük olduğum için hareketleri yapamadım ama burayı sevdim.
Öğretmenim beni çok sevdi, ben de onu sevdim
Çenemi çarptım çok acıdı, anne diye ağladım, ama öğretmenim öptü ve geçti :)))

Hocamız henüz erken olmakla birlikte birkaç ders sonra adapte olacağını düşünüyorum deyince kaydımızı yaptırdık ve resmen baleye başlamış olduk...

Pisi pisiler, tüllü etekler ben ondan daha hevesliyim....

Bakalım geçtiğimiz Cumartesi 2. dersimize gittik ve gayet iyi gidiyor şimdilik...

Belki de ileride başarılı bir dansçı olur kim bilir...



Meşhur beyaz atımız...


Viaportta ata binmek son zamanların favori aktivitesi oldu...

Beyaz at aşağı beyaz at yukarı...

Her hayvanı çok seviyoruz ve hiçbirinden korkmuyoruz...

O kocaman ata binerken hiç korkmaz mı insan...

Dün akşam annecim beyaz atı satınalıp bizim eve getirebilir miyiz diyordu, yanıtımın hayır olması onu epey üzdü ancak onu sık sık ata binmek üzere Viaporta getireceğime söz verdiğim için beni affetti :))))


Lunaparksız olmaz, yaşayamayız...

Allahtan evimizin çok yakınında lunaparkımız var...

Haftada bir gün uğrayıp halini hatırını soruyoruz oyuncakların...

Tükenmek bilmeyen enerjisini görünce, ona her defasında hayran kalıyorum...








Kokoşluk başka birşey


Fiziksel olarak eşime benziyor olsa da kızımın birçok hareketi aynı ben :))

Eskiden yapmaya bayıldığım her şeyi Alara da yapıyor ve ben nedense ona kızamıyorum. Nasıl bir hevesle yaptığını bildiğimden ve hatırladığımdan onu serbest bırakmak istiyorum...

Bu bahsettiğim davranışların başında tabiki makyaj yapmak ve süslenmek geliyor...

Ben nereye saklarsam saklayayım sanki makyaj malzemelerinin kokusunu alıyor, bir çırpıda bulup çıkartıveriyor sakladığım yerden...

İnanın bana son 6 aydır makyaj çantamı oradan oraya köşe bı-ucak kaçıkmaktan kendim bile makyaj yapmaz oldum :)))

Birçoğunuz aman ver o zaman çocuk oynasın diyeceksiniz ama çocuk işte sınırı yok ki hiç. Geçenlerde eline verdiğim ruju suratının her yerine sürmüştü...

Hele ojeler en tehlikelisi. Sadece kendi parmaklarına sürse iyi bebeklerine eşyalarına her yere sürmek istiyor...

Bir de taçlarımız var tabi...

Beni tanıyanlar bilir her kıyafetime uygun birsürü tacım vardır. Şimdi ne zaman kendime bir taç beğensem kızıma da bir tane alıyorum. Onun bile normal bir insanın sahip olabileceğinden oldukça fazla tacı var. Ama benimkiler elbette çok kıymetli...

İşe giderken taç çekmeyesini açınca eğer uyanıksa kesin taç kavgası yapıyoruz, o senin tacın hayır benim tacım diye :)))

Tamam süslenmeyi severim, hatta gençliğimde makyajsız bakkala bile gitmezdim ama bu yaşlarda henüz makyajdan süsten falan anlamazdım.

Sanırım boynuz kulağı daha şimdiden geçecek...

Eeee kokoşluk başka birşey...

Eller ve ayaklar daima ojelidir...


Siz hala farı sadece gözünüze mi sürüyorsunuz?

Misafir ol gel bana börekler açarım sana...

Anılarımı sonradan yazıya döktüğüm için bazı olayların tarihlerini hatırlayamıyorum malesef...

Yaz başında bir gündü fakat tam tarih hatırımda kalmamış...

Bakıcı ablamız Şerife hanım ara ara Alarayı gezmelere götürüyor. Yine o günlerden birinde kızımla birlikte sabahtan Şerife hanımın ablasının Sultanbeylideki bahçeli müstakil evlerine gitmişler kahvaltıya...

E tabi orada da bir sürü çocuk olunca Alara geri dönmek istememiş. İş çıkışı beni de davet ettiler. Eşim zaten işten geç çıkacağı için atlayıp gittim. Hep beraber ekmek yapıyorlardı...

Bizim ki e meraklı tabi almış eline bir parça hamur açmaya çalışıyordu. Umarım ileride bu isteği hala olur ve marifetli, eline merdane yakışan bir kız olur :))))

Benim gibi sonradan öğrenmez yemek yapmayı :)))


Ah şu hastalıklar

Uzun zamandır hatta neredeyse bütün kış hiç hasta olmayan kızım yazın ilk günlerinde Haziran ayının ortalarında yine tıkandı...

Yine bir anne olarak en zor günleri geçirdim...

Onun çaresizliği beni herşeyden daha çok üzüyor ve yoruyor...

Bu defa daha öncekilerden daha çabuk atlatmış olsa da yine de hem kendisi hem biz çok hırpalandık...

Ama çok şükür beklediğimizden çok çabuk atlattı ve neredeyse 2. günün sonunda sanki o kadar hasta olan o değilmişçesine koşmaya ve oynamaya başladı...

Biz onun kadar çabuk atlatamadık, günlerin yorgunluğu ve uykusuzluğu bu defa bizi çok vurdu ama onun iyi olduğunu görmek inanın her şeyden daha çok iyi geldi...

Umarım bu son olur, umarım bu duruma bir daha hiç gelmeyiz...

Onu her türlü yaramazlığına razıyım yeterki bu halde oturduğunu görmeyeyim...


Anne-Kız Önlüklerimiz


İşyeriden arkadaşım ve Mor Ülke'nin ortağı sevgili Duygu' dan anneler günü öncesinde aldığım anne-kız önlüklerini bir türlü fotograflayamamıştım.

Beraber bir fotografımız yok malesef ama en kısa zamanda birlikte çekilmiş fotografımızı da çekip siteye ekleyeceğim.

Bir kız çocuğu ile yapılabilecek en eğlenceli şey olan mutfak maceralarımızdan birini yaşamış, kızımla birlikte yine oyun hamuru yapmıştık...

Baksanıza şunun neşesine...






Sanem Teyzemiz İstanbuldaydı...

Mayıs ayında Sanem İstanbul' a kongreye geldi...


Kogrenin Taksim' de olması ve tam o haftasonu açıköğretim sınavlarımızın olması nedeni ile hayal ettiğimiz kadar çok gezemedik ama yine de hakkını verdik...


Cumartesi günü sınav sonrası Sanem' i Taksimden alıp epey gezdik.


Yıllar sonra tekrar PierLotti' ye gittim.


Oldukça güzel bir yer olmakla birlikte bir mezarlığa bu kadar yakın olmak beni biraz rahatsız etse de yine de çok güzel bir gündü...


Pazar günü de Sanem 16:00 gibi biten seminerin ardından Taksimden bizim eve geldi.


Biraz gezip tozduktan sonra çocukluk arkadaşımız olan Serap' ın evine gittik. Uzun süre sonra biraraya gelen çocukluk arkadaşlarının yapacağı gibi bol bol sohbet ettik ve dedikodu yaptık. Alara da Serap' ın oğlu ile oyunlar oynadı...


Dediğim gibi her ne kadar ters bir zamana gelmiş olsa da güzel bir haftasonu oldu...


Alara teyzesini çok seviyor. Bazen biz ona kızınca Sanem teyzemi istiyorum ben diye ağlıyor :)


Sıkça da onu gibi doktor olacağını söyleyip duruyor...


Umarım bu söylemler bir gün gerçek olur, teyzesi gibi başarılı bir doktor olur güzel kızım...

29 Temmuz 2012 Pazar

Tatil_2012

Merhaba,

Gelelim yılın en güzel yazısına...

Siz de benim gibi koca bir yıl çalışıp sadece 2 hafta tatil yapanlrdansanız beni çok iyi anlayacaksınız...

Bu yıl tatilimizin ilk haftasını her zamanki gibi ailemin Kuşadasındaki yazlığında geçirdik. Hem de her zamanki gibi maaile...

Ablam, eniştem ve 3 kızları, ben, eşim ve Alara, bir de annem ve babam...

Babaannemin vefatından sonra sayımız biraz azalmış olsa da hala hatırı sayılır bir curcuna içerisindeyiz...

Tatile dair aklımda kalan en önemli şey bu yıl da annemlerin yazlık komşularından bize en yakın olanlarının yine bir haftalığına memlekete dönmesi yada farklı yerlere gitmesiydi...

Yani kısaca o kadar çok gürültümüz vardı ki bizden kaçtılar yine :))))

Her zamanki gibi tatilimizden bir zerre bile telef olsun istemeyerek 29 Haziran Cuma gününden yollara düştük. Bu yıl annemlere ve ablamlara geleceğimizi söylemeyerek bir süpriz yapmak istedik. Bizi görünce baya sevindiler...

Daha sonraki günlere bakınca aslında birbirlerine oldukça benzeyen günlerdi...

Sabah 7-8 arasında ikizlerin sesleri ile uyanılır.
Erken saatte kahvaltı edilir.
Kahvaltının akbinde mayolarını giyen çocuklar zorla oyalanır.
Çocukların denize gitme isteğinin engellenemeyeceği an denize gidilir.
Denizde bolca çocuklarla oyun oynanır.
Ağlaya ağlaya duş alınır.
Bir kısım öğlen uykusuna yatarken diğer bir kısım çocuklarla sessiz oyunlar oynayarak onları sessiz tutar.
Akşamüstü nihayet çocuklar özgürlüklerini ilan ederek site içinde gezintiye çıkarlar.
Mutlaka bisiklet yada scooter kavgası olur.
Bu tür durumlarda genelde Sanem çocukları kolaçan eder.
Bu boşlukta çay içilir, sohbet edilir yada film izlenir.
Akşam yemeği için hazırlıklar yapılır.
Çocuklar zorla bahçeden toplanır.
İlk önce çocuklar yedirilir.
Ardından onlar çizgifilm izlerken hızlıca yemek yenir.
Akşam meyveler, çekirdekler yenir, sohbet edilir, çocukların uyuması beklenir.
Çocuklar uyuyunca gençler dışarı çıkar, anneanne ve dede çocuklarla kalır...

İşte bu şekilde geçen tatil bitiverir...

Ama bu yılın geçen yıla göre çok artısı var.

Çocuklar birbirleri ile çok güzel iletişim kurdular ve anlaştılar
Eskiye nazaran kavgalar bitti sayılır
Bahçede kendilerini gözettiler ve kendi başlarına idere ettiler
Denizde de durum aynı oldu, kıyıda oyunlarını oynadılar bizi üzmeden...

Her yıl geçen yıldan daha iyi geçiyor.Bakalım seneye nasıl olacak?














Uykucu Güzeli...


Masum ve gülümseyen yüzleri ile bebekler uyurken meleklere benzer...

İnsanlar büyüdükçe masumiyetlerini kaybeder ama bir anne için çocuğunun masumiyeti ölene kadar geçmez...

Onu uyuyken izlemek hayatın en büyük zevki, her ne kadar bir mumyayı andırsada...


23 Temmuz 2012 Pazartesi

Teknoloji ile dans...

Ben ilk bilgisayar tuşuna üniversite 1. sınıfta bastım...

Hoca gelir korkmayın çocuklar basın tuşlara derdi ama bizim ödümüz kopardı ulan yanlış tuşa basıp bozarsak diye...

İlk cep telefonum yine üniversitedeyken 2. sınıf mı 3. sınıfmıydım neydim o zaman olmuştu...

Peki şimdi öyle mi...

Çocuklar ilk yaşlarında tanışıyor her ikisiylede...

Her ne kadar bazı şeylere karşı olsam da devri teknoloji devri ve onlara engel olmak çok zor...

Hiç öyle şu yaşa gelmeden şunu almam tripleri falan da yapmayacağım zira boşuna tükürdüğümü yalamak istemiyorum....

Sadece şunu söyleyeyim, 3 yaşında olup ta bilgisayara telefona oyunlara bu kadar düşkün olan, zor oyunları bile 2 günde çözen bu akıl küpünün ilkokula geldiğinde bizden neler talep edeceğini şimdiden kestirmek çok ta zor değil...

Bakalım bizi neler bekliyor, yaşayalım ve görelim...



Akşama ne yesek :)

Aynı ben...

Annem ne zaman yer sofrasını getirip üstünde bir sebze ayıklamaya kalksa mutlaka ben de yapmak isterdim.

Hatta biraz daha ilerleyen yaşlarımızda annem bir taraftan sebzesini ayıklarken biz de ablamla diğer yandan kendi yemeğimizi yapardık ablamla...

Şimdi benim küçüklüğümün aynısı kızımda...

Ne ayıklarsan ayıkla Alara hop diye yanımda...

Kızım dur, yapma, dağıtma yok asla dinlemiyor beni...

Ben de çok ütüne gitmiyorum. Onun için aldığım saklama kapları ile kendi yemeğini yapmasına izin veriyorum çoğu zaman...

Ama itifar edeyim Alarının arkasını toplamak herhangi bir işi yapmaya çalışmaktan kat be kat zor...

İnsan anne olunca annesini anlar derler ya her gün annemi daha iyi anlıyorum...

Ama bu kadar tatlı bezelye ayıklayan birine nasıl hayr denir onu bilemiyorum :))



Sanatsal Aktiviteler...

İzleyenler hatırlayacaktır Alaranın sanatsal aktiviteleri 1 yaşından sonra evin duvarları ile başladı...

Bir grup insan tarafından sürekli eleştirilsemde, söylenenlere hiçbir zaman kulak asmadım ve onu hiçbir zaman kısıtlmadım...

İçindeki duyguları çizerek dışarı aktarması hoşuma bile gitti diyebilirim...

Hatta bir dönem işten her gelişimde evin bir başka duvarında farklı bir sanat eseri ile karşılaşır olmuştum. Hiç mi kızmadım, yalan söylemeyeyim kızdığım zamanlar da oldu, düşünsenize işten yorgun argın geliyorsun bir de bakıyorsun evin bir köşesinde yağlı pastel boyalarla bir karalama...

Hem de inadına en koyu renklerle çizilmiş...

Sonraları dikkat ettim hepsinin birer hikayesi var. Gelir gelmez bana anlatmaya çalışıyor, işte o zaman anladım aslında onların karalama değil resim olduğunu :)))

O gün bugündür, hiç karşı çıkmadım çizimlerine...

Belki de yarın bir gün başarılı bir ressam olur, yada teyzesi gibi hem kariyer yapar hem de resim ne bileyim :)))

Ama tabi hep duvar resimleri ile devam etmedik. Bir süre sonra sulu boya, parmak boya, keçeli kalem vs derken resim kağıtlarına da terfi olduk...

Şu yazıyı yazdığım dönemde bir süredir resim sanatından uzak duruyoruz, yaz gelip sitenin bahçesinde daha zevkli aktiviteler olduğundan büyük ihtimalle, ama kış ayları için bol bol boya ve resim defteri stoğu yapıcam...

Onun resim çizerkenki mutluluğu inanın her şeye değer...






Fotograf merakı...

Son zamanlarda en büyük merakımız fotograf çekmek...

Hele bir eline geçirsin fotograf makinasını alabilene aşk olsun...

Gerçi hakkını yemeyeyim ilk zamanlara nazaran oldukça başarılı kareler yakalayabiliyor :)

İleride fotografçılığa merak salarsa hiç şaşırmayacağım...

Bakın şu pozlara, bazılarını onun çektiğine inanamayacaksınız...

















Ali Dedemiz...

Son yazımı 15 Martta yazmışım, sonra uzunca bir süre sessizlik...


Sessizliğimin nedeni bu yazıyı bir türlü yazamamamdı...


16 Nisanda FDA denetimimiz olması nedeni ile Mart ve Nisan aylarım oldukça yoğun geçti. Tesadüf bu ya bir de Açıköğretim aradönem sınavları da çıkmaz mı işin içine, yani anlayacağınız tamamen bir çorba durumu söz konusuydu...


O dönemde Devrim ders çalışıyor, Alara Şerife teyzesinde kalıyor, bense neredeyse her gün mesaiye kalıyor, ardından mesai dönüşü kızımı ziyarete gidiyor ve dönüşte eve gidip geç saatlere kadar ders çalışıyor ve ardından biraz uyuyup sabah yine aynı çarkın içine giriyordum...


O dönemde çekilmiş kimselere gösteremeyeceğim birkaç fotograf var ki durumumun vahametini gözler önüne seriyor. (Sapsarı bir surat, çökmüş gözler...)


Denetim öncesi son haftasonunda hem Cumartesi hem de Pazar günü çalışmam gerektiğinden Alara ve babası köye gittiler. 12 saatlik mesai dolayısıyla yorgun geçen bir Cumartesi ertesi sabahın erken saatlerinde uyanmış ve işe gitme hazırlıkları yaparken eşimden gelen telefon beni gerçek dünyaya geri döndürdü...

Eşimin babası ciddi bir kalp krizi geçirmişti ve yoğun bakımdaydı...

Her ne kadar yoğun ve yorgun günlerimin beni yıpratması nedeni ile ısrarla gelmememi isteselerde ben arabaya atladığım gibi Çerkezköye gittim...

Ben onu dünya gözüyle son kez görebildim ama malesef o beni bir daha göremedi...

15 Nisan 2012 Pazar akşamı malesef kaybettik Ali dedemizi...

Keşke o hafta çalışmamış ve eşimle birlikte köye gitmiş olsaydım...
Keşke onunla son kez sohbet edebilmiş olsaydım...
Keşke onunla daha fazla vakit geçirebilseydim...
Keşke Alara ile daha çok fotograflarını çekebilseydim...

Bu keşkeler o kadar uzun ki...

Ama en büyük keşkem kızımla ilgili...

Babamın babası Kazım dedem ben 1 yaşındaykn trafik kazası geçirerek vefat etmiş. Ben onu hiç tanıyamadım. Onu sadece fotograflarda gördüm. Babamdan ve çevremdeki birçok insandan onu ne kadar aydın ve iyi kalpli biri olduğunu dinledim hep ama onunla bir paylaşımım olamadı malesef...

Ve malesef kızım da benimle aynı kaderi paylaşacak...

Ali dedesini muhtemelen hiç hatırlamayacak...

Onu anlattığımızda o da benim gibi keşke yaşasaydı diyecek...

Toprağın bol mekanın cennet olsun Dişçi Ali...

Çok sevdiğin torunun büyüdükçe onu gör, başarıları ile sevin, övün...




16 Temmuz 2012 Pazartesi

Bahar gibi bir hava ve güzel bir Pazar günü

Merhaba,

3. yaşgünü etkinlikleri çerçevesinde gerçekleşen ilk partinin akabinde Mart ayında bahardan kalma bir havayı bulunca maaile kendimizi dışarı atmış ve sahilin tadını çıkartmıştık...

Bu güzel gün hem bize hem de Alara' ya yaradı tabi :))

O parklarda kendince eğlenirken bizde Devrimle bol bol yürüyüş yapmış, temiz havayı cigerimize çekmiş ve mis gibi tantunileri midemize indirmiştik :))))

Bu tarihten sonra İstanbulda buz gibi kış günlerinin bizi beklediğinden habersiz sadece anın tadını çıkartmıştık...











3 Yaş Doğum Günümüz...

Merhaba,

Uzun süredir PC başına geçemediğimden elimde birsürü fotograf ve anı birikti...
Bunları tarih sıralamasına göre bloğa aktarmaya başlayacağım...

Sıralama kızımın 3. yaşını kutladığımız etkinliklerle başlıyor...

Etkinlikler diyorum zira ilk etkinlik 17.03.12' de evde birkaç aile ile yapıldı.
İlk yaşgünü gibi şatafatlı törenler olmasa da özenerek birkaç ikram hazırlayıp 3 aile biraraya geldik. Grup küçük olsa da her ailenin birer çocuğu olduğundan yeteri miktarda karmaşa vardı genede :)))


Ardından partiye katılamayan 2 arkadaşımın haftaiçi akşam baskını ile 2. küçük partiyi gerçekleştirdik.


Çocukların hediye açarken yada pasta üflerkenki heyecan ve mutlulukları herşeye bedel oluyor...

Daha nice doğumgünü kutlamak ve onun gülen yüzünü görmek nasip olur inşallah...
Bu arada kreşe başladığında bizi çok daha hareketli doğumgünü partileri bekliyor sanırım :)))

İlk doğum günü partimizden kareler...







İkinci doğum günü partimizden kareler...




Bunlar da ilginizi çekebilir:

Related Posts with Thumbnails

Bizim aile...